Kat karşılığı inşaat sözleşmesinden yararlanamayanlar.
5 Eylül 2018Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece Sulh Hukuk Mahkemeleridir.
23 Ekim 2018YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2013/19-2238
K: 2015/1062
T: 25.03.2015
(… Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan M.’ye olan borcuna karılık vade kısmı boş 03.06.2006 tanzim tarihli, 250.000 USD bedelli bono verdiğini, davalıya olan borcunu dava dışı Nurettin M. vasıtasıyla ödediği halde dava dışı N.’nin sahte imza ile senedi davalı M. adına ciro ettiğini, senedin arkasında diğer davalılar A. ve M. Y.’nin ciranta olarak gözüktüğünü, son hamil durumundaki davalı E. nin bu senede dayalı olarak müvekkili aleyhine icra takibi yaptığını, adı geçenin yetkili hamil sayılamayacağını ileri sürerek senetten dolayı davalılara borçlu olunmadığının tespitine, icra takiinin iptaline, %40 tazminatın davalı E.’den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı M. davacının dava konusu bonoyo bağlanmış borcunu dava dışı N. aracılığıyla ödediğini, kendisinin de senedi bu kişiye verdiğini, ancak sahte imza ile senedin ciro edildiğini belirterek, hakkında açılan davayı kabul ettiğini biltirmiştir.
Davalı E. vekili, müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi hamil olduğunu, davacının lehtara karşı ileri sürebileceği delilleri müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini belirterek davanın reddine, %40 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, davacının bedelsizlik konusundaki iddiasını, senedin lehtarı M.’in ikrarı ve düzenlediği ibraname ile kanıtladığı, senedin kötü niyetle veya ağır kusurla iktisap edildiği yolundaki iddiasını haksız fiilin söz konusu olmasından dolayı tanık dahil her türle delille kanıtlayabileceği, davalı E.’nin senedi kendisinden önceki ciranta davalı M. Y.’ye elden verdiği 250.000 USD borç paraya karşılık ciro ile devraldığını, ancak adı geçen cirantanın açık adresini bilmediğini belirttiği, bir kimsenin mu miktardaki parayı açık adresini ve kimlik bilgilerini bilmediğini belirttiği bir kişiye vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, senedin lehtarı M.’nin yerine sahte imza atılarak tedavüle sorulduğunun icra mahkemesince alınan raporla tespit edilmiş olduğu, davalılar A. ve M.’nin gerçekte olmayıp var sanılan şahıslar olmasına göre davalı hamil E.’nin senedi kötü niyetle iktisap ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının 15.07.2008 vade tarihli 250.000 USD bedelli bonodan dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine, °%40 kötü niyet tazminatının davalı takip alacaklısı E. tahsil edilerek davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalılardan E. vekilince temyiz edilmiştir.
TTKnın 690. maddesi yollaması ile bonolarda da uygulanması gereken aynı yasanın 589. maddesi uyarınca; “police, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kimselerin imzasını, sahte imzaları, mevhum şahısların imzalarını yahut imzalayan veya namlarına imzalanmış olan şahısları herhangi bir sebep dolayısıyla ilzam etmeyen imzaları taşırsa, diğer imzaların sıhhatine bu yüzden halel gelmez.”
İmzaların bağımsızlığı (istiklali) şeklinde tanımlanan bu ilke, poliçeye atılan her geçerli imzanın (keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzanın sahiplerini sorumlu kılmalarına rağmen poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar; geçersiz bir imza sahibini bağlamaz. Ancak, ciro zincirini de koparmaz. İmzaların bağımsızlığı ilkesi, ciro zincirinde bulunan imzalardan birinin veya bazılarının sahteliğine dayanılarak menfi tespit davası açılmasına olanak sağlamaz. Diğer bir deyişle “İmzaların istiklali ‘bağımsızlığı)” ilkesine göre, senet lehtarının veya diğer cirantaların ciro imzasının sahte olması hali, diğer imza sahiplerinin ve özellikle vsenedin asıl borçlusu olan keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Policeye imza koyan kişi, diğer imzaların geçersiz veya sahte ya da mevhum kişilere ait olmasının kiskini de taşır. Buna göre her imza kendi sahiini, diğer imzalardan bağımsız olarak bağlar. Poliçe üzerinde şekil bakımından tamam ve görünüşe göre sahiini bağlayan bir imzanın bulunması yeterlidir. Kanun yapıcı TTKnın 589 maddesinde senedin geçerliliğinin, sorumluluktan tamamen bağımsız şekilde mevcut olabieleceğini kabul etmiştir. Senetteki imzalar, bu imzalarda ismi geçen şahıslar yönünden herhangi bir sorumluluk yaratmasa bile, senet yine de geçerli kalır. Senedin geçerli kalmasının sonucu ise, diğer imzaların sahiplerinin sorumluluklarının devam etmesidir. (Bu açıklamalar için bkz. Prof.Dr. Deha Poray/Prof. Dr. Ünal Tekinalp; Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 17. Baskı, İstanbul 2006, Sayfa 141-142; Prof.Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku 2. Bası, Ankara 19977, Sayfa 414 vd; Prof. Dr. Hüseyin Ülgen/Doç.D. Mehmet Helvacı/Doç.Dr. Abuzer Kendigelen/Doç.Dr. Arslan Kaya; Kıymetli Evrak Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2004 Sayfa 126 vd; Prof.Dr. Naci Kı-nacıoğlu Kıymetli Evrak Hukuku, 5. Baskı, Ankara 1999, Sayfa 122 vd; Gönen Eriş; Türk Ticaret Kanunu İkinci Cilt-Kıymetli Evrak ve Taşıma Ankara 1988 sh. 174-sh-286-Yargıtay 11.HD.3.11.1987 tarih, 347/5865 Esas ve Karar sayılı kararı; Prof.Dr. Oğuz İmregün; Kılymetli Evrak Hukuku, İstanbul 1998, sh. 58 vd; İsmail Doğanay; Türk Ticaret Kanunu Şehri, İkinci Cilt, Üçüncü Baskı Ankara 1990 sh 1611 vd.).
TTK’nın 690. maddesi yollamasıyla bonolorda da uygulanması gereken aynı Kanunun 598/1. maddesi uyakrınca: “Bir poliçeyi elinde bulunduran kimse, son ciro beyaz ciro olsa dahi kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde selahiyetli hamil sayılır.”
Zincirleme ve birbirine bağlı, tehtardan hamile değin tam ve düzenli yani kesintisiz cirolar hak sahipliğine karine sayılır. Cirolar arasındaki zincirleme balılığın gözlenmesi sadece dış görünem bakımından yapılır. Başka bir anlatımla, ciro silsilesinin (zincirinin) muntazam bir şekilde birbirini takip edip etmediğini incelerken dış görünüşü incelemek yeterli olup, cirantalardan birinin imzasının sahte olması veya temsilci sıfatıyla senedi imzalayan şahsın imza yetkisinen yoksun olması ciro zincirini etkilemez (Hulusi Gürbüz, Yargıtay Uygulaması Işığında Tica-re Senetlerin İptali Davaları ve ticari Senetlere Özgü Sorunlar, İstanbul 1984, sh. 295; İsmail Doğanay; Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İkinci Cilt, Üçüncü Baskı, Ankara 1990, sh. 1646-1647; Murat Alışkan, Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, İstanbul 1998 sh, 255 vd; Tarık Başbuğoğ-lu; Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu, 1. cild Ankara 1988, sh 807; Erol Ertekin/İzzet Karataş; Uygulamada Ticare Senetler: Ankara 1998 sh. 363)
Yine TTK’nın 690 maddesi yollamasıyla bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanunun 622/2. maddesi uyarınca, “Hile veya ağır kusuru bulunmadıkça poliçeyi vadesinde ödeyen kimse borcundan kurtulmuş olur. Ödeyen kimse, cirolar arasında muntazam bir teselsülün mevcut olup olmadığını incelemeye mecbur ise de, cirantaların imzalarının sıhhatini araştırmaya mecbur değildir.”
Bu açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince,
Dava konusu bonoda davacı keşideci durumunda olup, davalı senede ciro yoluyla hamil olmuştur. Görüşüne göre ilk ciro, senedin lehtarı durumundaki M. imzası ile yapılmıştır. Davacı keşideci, kendi imzasını inkar etmemektedir. Senet metnine göre ciro silsilesinde şeklen bir kopukluk bulunmaktadır. Mahkemece, davalılardan lehtar M.’nin yerine sahte imza atılarak senedin tedavüle sorulduğunun Arkara 9. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından alınan raporla belirlendiği kabul edilmişse de yukarıda açıklanan imzaların istiklali ilkesi karşısında bu durum davacı keşideciyi sorumluluktan kurtarmaz. Yerel mahkemenin, lehtarsan sonra ciro silsilesinde yer alan A. ve M. Y.’nin mefhum şahıslardan olduğu, davalı hamilin cirantası olan M. Y.’nin açık adresini ve kimlik bilgilerini bilmediği halde bu kişiye 250.000 USD vererek davaya konu senedi almasının hayatın olağan akışıma aykırı olduğu yolundaki gerekçesi de kambiyo hukuku ilkelerine uygun düşmemektedir. Hamilin ciro yoluyla senedi devraldıktan sonra cirantasını takip etme gibi yasal bir zorunluluğu bulunmamaktadır. TTK’da yer alan ve kambiyo hukukuna ilişkin ilkeleri belirleyen kuralların kişiden kişiye değişebilen “hayatın olağan akışı” şeklindeki subjektif bir takım değer -lendirmelerle ortadan kaldırılması doğru görülemez. Kambiyo senetlerinde imzaların istiklali (bağımsızlığı) ilkesi ile ilgili olarak Dairemiz uygulaması istikrar kazanmıştır (Yargıtay 19.HD.’nin 17.02.2011 tarih, 2010/7937 E, 2011/2072 K; 31.03.2011 tarih 2010/8614 E, 2011/4185 K; 18.04.2011 tarih 2011/3624 E, 2011/5149 K; 13.05.2010 tarih 2009/7134 E, 2010/6030 K; 14.10.2010 tarih, 2010/4431 E, 2010/11296 K; 21.03.2012 tarih 2011/13865 E, 2012/4619 K. sayılı kararları).
Her ne kadar, davacı keşideci, lehtara ödeme yaptığını iddia etmiş, buna ilişkin ibraname sunmuş ve davalı M. ödeme iddiasını ve davayı kabul etmişse de keşideci ile lehtar arasındaki şahsi deflerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için hamilin senedi ikrtisabında kötüniyet-li olduğunun kanıtlanması gerekir. Aksi takdirde, keşideci ile lehdar arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan şahsi defiler müracaatta bulunan iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemez (TTK. madde 599). Somut olayda, hamil E.’n in senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği, başka bir anlatımla kötüni-yetli hamil olduğu kanıtlamamamıştır. O halde davacı keşideci, lehtara ödeme yaptığına ilişkin şahsi defiyi bu davalıya karşı ileri süremez. Mahkemece, belirtilen bu yönler gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ve sonut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…)gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılardan E. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava, bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, “… davacının bedelsizlik konusundaki iddiasını, senedin lehtarı M.’nin ikrarı ve düzenlediği ibranami ile kanıtladığı, senedin kötü-niyetle veya ağır kusurla iktisap verildiği yolundaki iddiasını haksız filin söz konusu olmasından dolayı tanık dahil her türlü delille kanıtlanabileceği, davalı Erkan G.’in senedi kendisinden öceki ciranta davalı Mustafa Y.’a elden verdiği 250.000 USD (Amerikan Doları) borç paraya karşılık ciro ile devraldığı, ancak adı geçen cirantanın açık adresini ve kimlik bilgilerini bilmediği bir kişiye vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, sadece dava dışı N.’nin bildiği taşınmaza haciz koydurulduğu, senedin lehtarı M.’nin yerine sahte imza atılarak tedavüle sorulduğunun icra mahkemesince alınan raporla tesbit edilmiş olduğu, davalılar A. ve M.’nin gerçekte olmayıp var sanılan şahıslar olmasına göre davalı hamil E.’nin senedi kötüniyetle iktisap ettiğinin anlaşıldığı…” gerekçeleriyle davanın kabulüne, davacının 15.07.2008 vade tarihli 250.000 USD bedelli bonodan dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine, %40 kötü niyet tazminatının davalı takip alacaklısı E.’den tahsil edilerek davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hüküm, davalılardan E. vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuş; mahkemece önceki gerekçelerine ilave olarak ‘bozma ilamında belirtilen kambiyo ilkelerinin doğru olduğu ve bunların mahkemenin de kabulünde olduğu ancak senedin kö-tüniyetle iktisabının haksız fiil nitelinde olduğu, bu nedenl tanık dahil her türlü delille ispatlanabileceği, hayatın olaağan akışına aykırılık durumunun delil olarak değerlendirilmesinin kambiyo hukuku ilkelerine aykırı olmadığı, bunu engelleyen ypasal bir düzenlemenin de bulunmadığı, kötü niyetle iktisabın fiili bir durum olduğu, hukuk sistemimizde hayatın olağan akışının fiili karine olarak kabul gören bir ispat vasıtası olduğu, fiili karine denen yaşam deneyi kurallarının tarafların olay iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında, hakimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam deneylerinin ortaya koyduğu değer hükümleri olduğu (Bilge Umar/Ejder Yılmaz: İspat Yükü, 2. Bası, İstanbul 1980, s. 165 vd. 174 ve 60 vd.). hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüye göre, ispat yükünün hayatın olağan akışına aykırı iddia ve saüvunmada bulunana düşeceği (Prof.Dr. Baki Kuru: Hukuku Muhakemeleri Usülü, C. 11, İstanbul 2001, s.2011), somut olayda da ispat yükünün hayatın olağan akışına aykırı savunmada bulunan davalıya düştüğü…” kabul edilerek, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalılardan hamil E. vekili temyize getirmiştir.
Hemen betirtilmelidir ki, Ankara 29. İcra Müdürlüğü’nün 2008/… Esas sayılı dosyasında; Alacaklı E. vekili tarafından 05.11.208 tarihinde borçlular (1. M. 2- M. M. 3- A. 4- M. Y.) hakkında başlatılan kambiyo senetlerine özgü icra takibinde; 392.750,00 TL asıl alacağın (250.000 USD karşılığı) faiziyle tahsili istenilmiştir. Borcun sebebi olarak “250.000 USD 15.07.2008 vadeli bono” gösterilmiştir.
Takibe ve eldeki davaya konu yapılan bonunun keşidecisi davacı M. lehtarı davalı M. M. senedin sırasıyla ilk cirantası lehtar, ondan sonraki cirantaları sırasıyla davalılar A. ve M. ile senedin hamili davalı E.’dir.
Davalı lehtar M. M.’in imzasını taşıyan 07.11.2008 tarihli ibranane içeriğinden, takibe konu yapılan bonodaki ilk ciro (lehtar) imzasının kendisine ait olmadığını, keşideciden olan alacağının tamamını aldığını ifade ederek, keşideci-borçlu davacıyı ibra ettiği anlaşılmaktadır.
Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesinin 18.06.2008 tarih ve E:2008/1210, K:2009/833 sayılı dosyasında bonodaki lehtar M. M. imzasının sahte olduğu ve bu nedenle imzaya itirazın kabulü ile M. M. yönünden takibin iptaline karar verilmiştir.
Daevacı tanıkları beyanlarında özetle; davacının senet borcunu dava dışı N. aracılığıyla ödediği, aralarında daha sonra ihtilaf çıkması nedeniyle davaya konu yapılan bonunun takibe konulduğu ifade etmişlerdir.
Davalı hamil E. dosyadaki beyanlarıda özetle; bonaoyu komisyonculuk yapan M. Y. isimli kişiden borca karışılık aldığını, bu kişinin açık kimlik ve adresini bilmediğini, bu kişiyi sürekli işyerine gelmesiyle nedeniyle tanıdığını, büyük ihtimalle bu kişinin Karadenizli olduğunu, toptancı halinde balıkçılık yaptığını, M. Y. dışındaki cirantaları ve keşideceiyi tanımadığını beyan ve ifade etmiştir.
Gerek maddi olgu, gerekse bozma ilamında kambiyo senetlerine özgü belirtilen ilkeler bakımından hem yerel mahkeme hem de Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamamaktadır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde bozma ilamında belirtilen; imzaların istiklali 6762 sayılı TTK. m. 589; meşru hamil m.598/1; ödeme-borçtan kurtulma m.622/2; iyineyetli hamile karşı şahsi defiler ileri sürülemez, meger ki kötüniyetli iktisabı kanıtlanmış olsun m. 5999 ilkeler, kambiyo hukukunun temelini oluşturması nedeniyle ilke düzeyinde oybirliğiyle benimsenmiştir.
Şu halde, uyuşmazlık; eldeki davada, hamil E.’nin (davalı-takip alacaklısının) senedi iktisap ederken bile bile keşidecinin (davacı-takip borçlusu) zararına hareket ettiği, başka bir anlatımla kötüniyetli hamil olduğunun kanıtlanıp kanıtlamadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin hukuki kavram ve kurumların irdelen-mesinde yarar vardır:
Karine, sözlük anlamı bakımından karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına ve çözümlenmesine yarayan durum, ipucu, belirtidir. Eng enel anlamıyla karine, bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun çıkarımıdır. Dolayısıyla karine, bilinen bir olaydan bilinmeyen diğer bir olayın veya hukuki durumun varlığı veya yokluğu sonucunun çıkarılmasına olanak vermektedir. Gneel olarak karineleri, fiili ve kanuni olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. Bu bağlamda, fiili karineler, bir hukuk kuralı ile bağlı olmaksızın, hakimin insanlar ve yaşam konusunda ortaya çıkan tecrübe kurallarından yararlanarak belli olmayan olaylar hakkında sonuç çıkarmasına yaramaktadır. Bu yönüyle, fiili karineler, hakimin kanaat edinmesine yardımcı olmaktadır. Görüldüğü üzere, fiili karinelerin temelinde tecrübe kuralları (yaşam deneyi kuralları) yatmaktadır. (Bilge Umar-Ej-der Yılmaz: İsbat Yükü, Büyükçekmece 1980, Sahife: 165 vd.; Ahmet Ba-şözen: Medeni Usul Hukukunda İlk Görünüş İsatı, Ankara 2010, Sahife: 63 vd.; Gökçen, Topuz: Medeni Usul Hukukunda Karinelerle İspat, Ankara 2012, Sahife: 50, 56, 121 vd.; Ayrıca bakınız. Yavuz, Alongoya: Senede Karşı Senetle İspat Kuralı ve “Hayatın Olağan Akışı” Kavramı, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, Sahife: 528, dipnot 32; Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: II, Ankara 2001, Sahife: 2006 vd.).
Nitekim, Yargıtay da kararlarında tecrübe (yaşam deneyi) kurallarına dayanmakta ve bu konuda genellikle “hayatın olağan akışı” kavramını kullanmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 21.04.982 gün ve E:4/1528, K:412; 17.12.2003 gün ve E:2003/13-787, K:2003/774; 6.6.62007 gün ve E:2007/2-331, K:2007/332; 08.12.2010 gün ve E2010/19-590, K:2010/640; 12.09.2012 gün ve E:2012/8-365, K:2012/561; 28.03.2014 gün ve E:2013/21-2219, K:2014/411 sayılı kararları).
Delillerin gösterilmesi ve bunun hakim tarafından ispat vasıtası olarak kabulünden sonraki aşamada delillerin değerlendirilmesi gündeme gelmektedir. Kural olarak (kanunda gösterilen istisnalar dışında), hakim delilleri serbestçe değerlendirecektir.
Bu kapsamda, delillerin takdiri, hakimin vicdani kanaatinin esas olduğu bir aşamayı ifade etmektedir (Haluk, Konuralp: Medeni Usul Hukukunda İspat Kurallarının Zorlanan Sınırları, Ankara 1999, Sahife: 46 vd.).
Öte yandan, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (eTTK)’nun kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe aşlığı altında yer varmiş; bono ve çek hakkında ise, ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiş (eTTK, 690, 730).
E TTK’nın 690. maddesi yollaması ile bonolarda da uygulanması gereken aynı yasanın 599. maddesi; “Policeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meger ki, hamil, holiçeyi iktisa-bederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.
Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ait hükümler mahfuzdur” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü üzere, poliçede, şahsi defiyi düzenleyen yukarıdaki madde metninde kural olarak, şahsi defilerin, ininiyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği belirtilmiş; bu kuralın tek isnisnası ise, hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması yani kötüniyetli senedi iktisap etmesi gösterilmiştir. Madde hükmüyle, kanun koyucu kambiyo senetlerine özgü katı kurallar karşısında, bir kapı aralayarak, kötüniyetin ispatına olanak tanımış ve bu konuda bir sınır da koymamıştır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında sonut olayın değerlendirilmesinde; takibe ve eldeki davaya konu bononun lehtar Mehmet M.’in aşamalardaki ikrarı ve davayı kabul beyanından da anlaşılacağı üzereş davacı keşideci tarafından yapılan ödeme ile bedelsiz olduğu sabittir.
Bononun bedelsiz olduğuna ilişkin şahsi defiyi davacı keşidecisini kural olarak, davalı lehtara karşı ileri sürebilir ise de, hamil davalı Erkan G.e karşı ileri kürülebilmesi için kötüniyetli iktisabının ispatı gerekir.
Dosya kapsamından, taraflar arasındaki maddi ve hukuki olguların gerçekleşme biçimi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; senet lehtarı-nın ilk cirosunun sahte oluşu, ondan sonraki A. ve M. adındaki davalı cirantaların bilinememesi, bedelsiz olduğu sabit olan bononin, davalı hamil tarafından açık kimlik ve adresini bilmediği M. Y. adındaki kişiden miktarı oldukça yüksek borç para karşılığında devraldığını beyan etmesi, dinlenen davacı tanıklarının beyanlarında adı geçen dava dışı N.’nin bildiği Muğla ili Milas ilçesindeki davacı taşınmazlarına takibin kesinleşmesini müteakip hemen haciz konulması karşısında, davalı hamil E.’nin bonoyu davalı ciranta M. Y.’den iktisabederken, iyiniyetli olduğunu ileri sürmesi hayatın olağan akıına aykırı düşmektedir. Zira, lehtarın ilk cirasonunu sahte oludğunu hamilin bilmesi gerekmez ise de, onuyu devraldığı kendi cirantası M. P.’nin kim olduğunu bilmediğini ileri sürerek, senedi iyini-yetle devraldığını ilri süremez. Dolayısıyla, davalı, hamil E.’nin bonoyu kötüniyetli iktisabettiğinin kabulü gerekir.
Şu halde, bonunun ödeme nedeniyle bedelsiz olduğuna ilişkin şahsi defiyi davacı keşidecinin, senedi kötüniyetle devralan hamil davalı E’ye karşı ileri sürerek, borçtan kurtulabilir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde azınlıkta kalan bir kısım üyelerce; ibranamede keşideci tarafından yapılan ödeme nedeniyle senet aslının lehtar tarafından keşideciye verildiği belirtilmesine karşın, keşideci tarafından senet aslının dava dışı N.’ye verildiğini belirterek çelişkinin ortaya çıktığını, ibranamedeki beyanın aksinin ancak yazılı delille ispatlanabileceğini, dinlenen davacı tanıkların dava dışı N. hakkında beyanlarda bulunduğunu, doğradan davalı hamil Erkan hakkında kötüniye-tine ilişkin bir beyanlarının bulunmadığını, ayrıca tanıkların daacının yakınları (eşi, eşinin eczanesinde çalışan işçisi, eniştesi ve oğlu) olduğunu ve yeminsiz dinlenildiklerini, esasen ödeme yapan keşideci davacının senet aslını alıp imha etmemesi nedeniyle kusurlu olduğunu, bu nedenle kötü ödeyen keşidecinin bu davranışının sonuçlarına katlanması gerektiğini, kambiyo senetlerinde hayatın olağan akışı kavramına yer verilmemesi gerektiğini, dosyadaki delillerin davalı hamil E.’nin kötüniyetli olduğunu göstermeye elverişli olmadığını, hamilin senedi devraldıktan sonra kendi cirantasını takip edme ve durumunu araştırma yükümlü olmadığı gibi u konudaki ağır ihmalinin de sonucu değiştirmeyeceğini, hayatın olağan akışı kavramının objektif olmayıp, subjektif bir olgu olduğunu ve bu nedenle kişiden kişiye değişebileceğini, böyle bir kavrama üstünlük tanımayacağını, bu nedenlerle Özel Daire Bozma ilamının yerinde olduğu ve direnme kararının bu yönde bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de; yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul Çoğunluğunca bu görüş benimsenmemiştir.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar da gözetilerek, Özel Daire bozma ilamına karşı, davalı hamil Erkan G.’in bonoyu devralırken kötüniyetli olduğu ve bu nedenle eldeki menfi tespit davasının kabulüne yönelik önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.
SONUÇ
Davalı E. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (20.121,75 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 25.03.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.